zondag 12 september 2010

İran


"İran'mı olacağız?" korkuları Türkiye'de Refah Partisinin 1995 seçimlerindeki "zafer"inden sonra iyice yayılmıştı benim hatırladığım kadarıyla. İran'da  yaşananları çeşitili televizyon programlarından takip etmişliğim vardır ve yıllar önce Antalya'da turizmde çalışırken İran'dan gelen bir grup ile tanışmıştım. Kadınlı erkekli gençler ve orta yaşlılardan oluşan bu grup modern giysileri, açık başları, ve içki içmeleriyle dikkatimi çekmişti. Daha da dikkatimi çeken gruptaki bir gencin asında bir genç kız olduğu ve molla rejiminin gazabına daha az uğramak için saçlarını kestirip, göğüslerini saklayıp, erkek kıyafetleri ile dolaştığını öğrenmekti.

Aradan yıllar geçti...Dün akşam bir arkadaşımın evindeki partide eşi Hollanda'lı olan ve 7 yıldır Hollanda'da yaşayan, gayet modern giyimli İran'lı bir genç hanımla tanıştım. Tabii ki benim Türk olduğumu belirtmemle birlikte koyu bir sohbete daldik.

Şimdiye kadar doğu pek ilgi alanıma girmemişti. Malum yüzümüz batıya dönük yetiştirildiğmizden....Akşamki sohbet İranlı bir kişiyi yakından tanıma şansını verdi bana. Sohbetimiz cok güzeldi. Sara'yı ilgiyle dinledim ve İran'da yasamanın traji-komik bir tecrübe olduğunu anladım. Birkaç anekdotu burada paylaşmak istedim.

Sara Hollanda'da doktora yaparken eşi Fabian ile tanışıyorlar ve evlenmeden önce ailesiyle tanıştırmak için beraber İran'a gitmeye karar veriyorlar. İyi güzel ama Fabian'ın uyması gereken bazı kurallar var: "Hava alanında sakın annemi öpme ve hiçbir bayanla tokalaşma!" Bunu duyunca çok şaşırdım, naif bir biçimde "aaa bu da mı yasak" diye sordum. Sara gülümsedi ve devam etti. "Fabian'a dedim ki, aslında en iyisi ayrı ayrı seyahat etmek. Yani aynı uçakta ayrı yerlerde oturmak ve birbirimizle konuşmamak. Başka birisiyle de sakın konuşma, casus çıkabilir." Fabian gülüyor ve diyor ki, "Yanıma arkadaş canlısı biri oturdu ve sohbet etmeye çalıştı fakat korkudan adama yüz veremedim!"...kahkahayı basıyoruz.

Sarah  arkaya diğer bayanların yanına oturuyor. Neyse ki Hollanda Kraliyet Havayolları ile uçtukları için uçakta içki serbest….ve hanimlar çakır keyif bir şekilde sohbete dalıyorlar. Sara birden ağzından kaciriyor Hollandalı erkek arkadaşıyla seyahat ettiğini ve birden korku sarıyor içini…ama neyse ki diğer hanımlar "tek yabanci erkek arkadaşı olan sen misin" deyip kendi erkek arkadaşlarını gosteriyorlar önlerde biryerlerde…Sara rahatlıyor. Daha sonra uçakta bir anons, İran hava sahasına girildiğini söylüyor ve ardından hanımlar ağızlarina sakızlarını atıyorlar şarap kokularını bastırmak için ve isteksizce başörtülerini takmaya başlıyorlar. Bu arada başörtü kullanmanın yazılı olmayan kuralı örtünün üst kısmını olabildiğince arkaya itip saçının büyük kısmının açıkta bırakmak. Bu bir oyun ve kadınlar bu oyunu böyle oynuyorlar.

İran partileri çılgın olur…
Ben partiye bir kot pantolon ve sadece omuzumun bir kısımını açıkta bırakan bir bluz giymiştim. Sara bana bakarak "İran'da hiçbir kadın bir partiye böyle gitmez, çok muhafazakar kaçıyorsun" dedi gülerek ve ekledi: "İran'da partiler  çılgın olur, vücudunuzu açabildiğiniz kadar açarsınız ve bol bol içersiniz". "Peki" dedim "evlere baskına gelen olmuyor mu?" "Tabii canım" dedi "ama %95'i rüşvet yer….tabii ki eğer diğer %5'e rastlarsanız yandınız, direk tutuklanırsınız o yüzden çok dikkatli olup insanları iyi tahlil etmeniz gerekir." 

Böylece İran'da tutuklanmanın cok normal birşey olduğnu, halkın büyük çoğunluğunun şu veya bu nedenden dolayı en az bir kere tutuklanmış olduğunu, kendisinin bile 16 yaşındayken tutuklandığını anlattı. Hatta bir arkadaşı yasakları takmadan sürekli parti yaptığı için bir çok kez tutuklanmış ve 3 kereden sonra cezası kırbaç! Bunun traji-komik tarafı da kadınların kırbaca giderken kat kat giyinme haklarının olduğu! Arkadaşı o yüzden yaz sıcağında bütün kışlık hırka ve paltolarını kat kat giyerek kırbaçtan acısız bir şekilde cıkıyor. Fakat erkekler için boyle bir şans söz konusu değil.


Şarap mevsimi ve adi geçmeyen içki
İran'da bir çok insan evinde şarap yaparmış. Şarap mevsimi geldiğinde üzüm satın alabileceğiniz büyük pazarlar kurulurmuş. Yine işin komiği oraya giden hiçkimse alıcı ve satıcı dahil "Şarap" kelimesini kullanmıyor. Diyalog şöyle:

Satıcı: Beyaz mı kırmızı mı?
Alıcı: Beyaz.
Satıcı: Tamam şu üzümler çok iyi, dikkat edin fazla sirke kullanmayın".

Herkes biliyor şarap yapılacağını ama şarap kelimesi geçmeden rahatlıikla anlaşıyorlar casusların korkusundan.

George Michael
Sara'nin kız kardeşi zamanında George Michael hayranıymış ve yurtdışından birisi vasıtasıyla getirttikleri George Micheal posterlerini polis maalesf yakalamış ve imha etmiş. Sara bize gülümseyerek, "ama biz yine de çok eğleniyoruz" dedi. 


Sara bize ilginç şeyler anlattı. Kendisinin de 13 yaşına kadar erkek gibi gezdiğini ama bir noktadan sonra kadın olduğunu gizleyemediğini anlattı. O anlattı biz de hem gülerek hem de şaşkınlıkla dinledik.

Dün akşamki bu konuşma bana özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu ve sahip olduğumuz özgürlükleri kaybetmemek için elimizden geleni yapmamiz gerektiğini bir kez daha hatırlatırken aklımda kalan en tedirgin edici nokta Sara'nin şu sözleri oldu:

"Mollaların rejimi birdenbire bu kadar baskıcı olmadi; her şey yavaş yavaş alıştıra alıştıra oldu." 

Herkese Özgürlükler dilerim.
Gaye


Geen opmerkingen:

Een reactie posten